10 Kasım 2008 Pazartesi

BOLATLARIN YUVASI

Bir türlü gidilmeyen bir ev, çekilemeyen fotoğraflar, içilemeyen çayların ardından nihayet cumartesi günü Nazlı ve Tolga arkadaşımın kapısını çalabildim. Az biraz moral bozukluğu ve yorgunluk, ve yanı başımda oğluş Sinan ile. Bir fotoğraf çekimi için yanımda olması gerekenden fazlasını getirmiştim belki, ama dert etmedim, buna da şükürdü...

Biz geldiğimizde Nazlısan mutfak işi yapıyordu. Dediğine göre çekimden dolayı eve fazladan bir özen göstermemişti. Evet, buna inanıyorum, çünkü Nazlıyı bize tanıt deseniz ağzımda ilk çıkanlardan biri "düzenli" olurdu. Nazlı, kendi deyişiyle çok titiz biri olmasa da hastalığa göz kırpacak şekilde düzene bağlı bir arkadaşım. Evinde, üzerinde, çantasında gereğinden fazla bir şey bulmak mümkün değil. Bu açıdan ona özenmemek elde değil. Nazlı sen çok yaşa diyor ve Bolat yuvasının tanıtımına başlıyorum.

Nazlı, Tolga ve kedileri Çıtır, Esatta bir apartmanın ikinci katında oturuyor. Apartman zilinde isimleri N. T. Bolat olarak geçiyor (ne değişik:P), ki Nazlının baş harfinin önce yazılması benim hep hoşuma gitmiştir (aslında hep öyle yapılır di mi?). Ev kapısı, dar ve kısa bir koridora açılıyor. Ben olsam darlığına bakmam koridoru hababam incik boncuk ile dolduruverirdim muhtemelen ama şükürler olsun ki o evin hanımı Nazlı, ve Nazlı kalabalığı sevmez! Yani diyorum ki, böylesine bir dezavantaj ancak bu kadar avantajlı kullanılabilir. Kapının karşısındaki duvarda üç adet kedi resmi var: biri arkadaş grubunda her evde bir tane bulunan bir Ebru klasiği fotoğraf, diğer ikisi de kedi ile yapılmış iki "sanat". Kedisever bir aile ne de olsa... Bu eserleri altında gayet kullanışlı bir ayakkabılık var. Ve beni en çok şaşırtan şey, o ayakkabılığın üstündeki kasenin sadece ve sadece bozuk para ile dolu olması. Oysa benim evimde aynı yerde duran kase, içindekiler yüzünden görünmüyor bile:) Evet, sanırım ilk kuralımızı koymanın tam sırası: evleri kendi evinle kıyaslama!




Çantam olmasa ne kadar da muntazam değil mi?




Kedileer, kedileer...


Nazlı ve Tolga çifti eve girer girmez öncelikle Çıtırı kontrol ederlermiş. Çıtır, ana babasını seven tüm kediler gibi mırlayarak onları karşılamadığındaysa ayakkabılar dahi çıkarılmadan ev kolaçan edilir, kedi usulca bulunur ve huzura kavuşulurmuş. Bir diğer kontrol edilen şey doğalgaz sayacı... Başlarına gelen talihsiz bir iki kesintiden sonra sayacı kontrol etmeleri gayet mantıklı:)

Nazlıya ne zaman gitsem eşyalar hep aynı yerinde olur. Hasır sepet masanın yan tarafında, oyuncak köpek ayrı duran sandalyenin üzerinde, ütü masası hep ütü masası yerinde... Bir kere de o ütü masasını odanın ortasında, böyle yarım kalmış ütülerin arasında görsem ya, hayır işte, bu kız ne yapıyor ediyor eşyaları milimetrik şekilde yerine koyuyor. Bana da böyle ağzı açık kalmak düşüyor... Neyse nerede kalmıştık, evet evimizin salonu, sanırım bir oda katılmak suretiyle büyütülmüş, ve fakat tam da bu sebepten iki kapılı bir salon. İlk kapıdan girerseniz yemek masası ve kütüphane ile, ikinciden girerseniz oturma grubu ile selamlaşıyorsunuz. Yemek masasının etrafındaki sandalyeler mor renk kumaşla kaplanmış, masanın üzerindeyse makarna desenli bir örtü bulunmakta. Ben masa ve sandalyeleri seviyorum, hem rahat hem şıklar Allah için, fakat üzerindeki örtü şirin olsa da evin genel görünümüne uymuyor bana göre. Daha desensiz bir örtü konulsa olacak sanki... Masanın yanlarında iki adet kitaplık var; biri Nazlının diğeri Tolganın. Kitapların hepsini okumuşlar dediklerine göre:P Şimdi Bolatlar tarafından itirazların geldiğini duyar gibiyim... Tamam tamam demediniz, bunu ben uydurdum:))




Güzel koltukları, güzel halıları ve işte tek aksesuarlı orta sehpaları ile salonun oturma grubu




Ne hoş kitaplıklar, değil mi? İnsanın kitap okuyası geliyor. Tam karşınızdaki, Macarca ders kitaplarına, sözlüklere ve sanat kitaplarına ayrılmış Nazlı bölümü. Alttaki dosyaları görüyorsunuz, resmi daire evrakları, vs hepsi bir yere konmuş...





Yeni çoraplarım ve Nazlıların Tepe Home'dan alınan yeni halıları (deseni ve rengi şahane).

Salonlarında benim en sevdiğim nesne/mobilya/şeyler bir kere koltuklar... İlk evlendiklerinde yine sevdiğim ama harbiden de pek sert mor koltuklar yaptırmışlardı evlerine. Sırf bu rahatsız tv seyretme, uyuklama, oturup birşeyler okuma yüzünden, henüz iki yıl mı, üç yıl mı geçmeden yeni koltuk almak zorunda kaldı zavallılarım. Bunların rengi ve kumaşı çok daha hoş, benim gibi ev blogu yazmaya kalkışan birine kumaş türlerini bilememek hiç de yakışmayacak ama kadife gibi bir kumaşa sahip koltuklara oturdunuz mu hafiften bir içe göçüş yaşıyorsunuz. Sonra diyorsunuz ki hayalinizdeki uşağınıza, gelsin çaylar çörekler... Koltukların orta yerinde sade bir orta sehpa var, ki Nazlı onu biraz büyük buluyor, ve bilin bakalım üzerinde kaç adet aksesuar bulunmakta: 1 (yazıyla bir), ve bazen de 0 (sıfır işte). Diyorum size, bu kız işi biliyor, bir evin sadeliği aklın daha fazla çalışmasına katkı sağlar sonuçta. Onları akşamları bu salonda hayal ediyorum; Tolga televizyonun karşısındaki tekli koltuğa gömülmüş, bir elinde kumanda diğeri yanakta, Nazlıysa üçlü koltuğa uzanmış, üzerinde bir battaniye, yerde hemen başucunda bir plastik şişe su, heyecanlı bir film izlemekteler. Arada yorumlarda bulunup gülüşmekteler. Çıtır Hanım muhtemelen Tolganın (özür dilerim ama gerçeklerden kaçamayacağım) koca göbeğinde uykuda, arada gülüşmelere uyanıyor filan...



Yastıklar da koltuğun o yumuşak kumaşından, yüzde iz bile bırakmaz:)




İşte aile saadetinin formülü: bir pazar sabahı kahvaltı sonrası çay, battaniye ve televizyonda Sponge Bob...


Salonun duvarları çeşitli fotoğraf, s/b resim ve sanat eserleriyle dolu. Açıkça konuşacağım, çoğunu çok beğeniyorum, fekat (Allahım eser sahibi kızmasın bana) tlevizyonun üstüne denk gelen ve kompakt diskleri ve bir-iki mouse'u (bilgisayar mouse'unu canım)boyamak suretiyle yapılmış sanat eserlerine bir türlü ısınamadım. Kendi aralarında müthiş uyumlu olsalar da ben onları en iyi ifade ile "ilginç" bulmakla yetindim şimdiye dek. Belki de boyamadaki şekiller beni kıllandırmıştır, bilemiyorum ve zaten çok da önemi yok, sonuçta hediye edilmiş ve ev sahibinin içine sinen objeler. Bunlar dışında Nazlının kendi çektiği, Tolganın kendi çizdiği (ne kaddar sanatkar bir aile yarabbim!!) eserlerle doluu duvar süslerini sevdim, seviyorum, seveceğim.




Hehe, öncelikle kendi fotomuzu koymalıyız, di mi? Nazlıların bir duvarlarını benim foto ile süslemeleri beni çok gururlandırdı harbiden.



Çocuklu evde çocuk fotosu, kedili evde kedi fotosu:) Çıtır çok tatlı bir kedi olmanın yanı sıra harika poz da verir.




Çiftin sevdiği fotolardan bir komposizyon. Ben düzgün çekemedim, sanki çok yalnız kalmışlar gibi olmuş burada, aslında gayet de hoş görünüyorlar gerçekte.



Ve, ve, işte bir türlü ısınamadığım sanat eserleri. Sanırım anladım, cdler ve plaktaki bu şekildeki fırça darbeleri bünyeme alerji yapıyor, yoksa mouse hiç fena değil...



Ta taaam, evlilik fotoları çok hoş, stüdyoda değil dışarıda çekilmiş (sanırım çoğumuzunki gibi. Nazlının gelinlik çok orijinaldi, Tolgaysa damatlığın hakkını veriyordu takımıyla...



Bolat malikanesinin alameti farikaları... Bu aile hem sanatkar hem yeni çizgi film kahramalarına göz kırpmakta.



Tolganın askerdeyken Nazlıya çizdiği resimler. Solda Nazlıyı resmetmiş, bir de eklemiş, naapıyor şimdi aceba???



Evin beyi çizim konusunda yetenekli fekat çizesi gelmiyor(muş), bilmem ki ne demeli...

Bolat çiftinin yatak odaları için tahmin edilecek tek bir kelime söylüyorum: sade ve düzenli (iki kelime mi olmuş, hadi ya..) Yani zaten sade olması beraberinde düzenli olmasını getirmiyor mu ki? Yatak odası takımının dolabı sürgülü kapıya sahip, üç geniş bölmeden oluşan devasa bir dolap. Bence gayet kullanışlı, Nazlı için de. Nazlıya göre yatak odası gereksiz hiç bir nesneyi barındırmıyor; bir yatak, komodinler, şifonyer ve dolap. Şifonyerin üstünde, buna inanamayacaksınız, hiç bir şey yok. Her bir şeylerini çekmecelere saklamış bu insanlar...



Fotoda görünmeyen yerlerde kaçırdığınız bir şey yok arkadaşlar, hakkaten de öyle sade ki insan zihnini hiç bir engel olmaksızın toplayabilir bu odada.



Dolaptan kimbilir neyi almış olan bir Nazlı silüeti...


Çalışma odaları Nazlının yıllardan beri çözemediği bir sorun(sal:)). Ne mobilyalarını ne de perde ve halısını istediği gibi edinememekten musdarip sanırsam. Odadaki yatağı atıp kullanışlı bir çekyat almak istediğini ben biliyorum mesela. Bence o odanın bunlardan daha önemli bir problemi var: duvarları boş. O bilgisayarın arkasındaki duvar, yatağın yanındaki koca duvar filan Nazlının çektiği yüzlerce foto ile süslenebilir. Böylece insanlar halı ve perde yerine gözlerini duvara çevirir, sorun da bir nebze hallolur. Tabi bu foto dizayn işinin dizayn kısmı iyi düşünülmeli, ki benim tanıdığım Nazlı fotoyu hallediyorsa dizaynı da haydi haydi becerir... Ben bu odada bilgisayar masasını çok seviyorum, büyük ve kullanışlı. Üzerine oturup chat met yaptıkları bürosit sandalye Nazlının evinde en sevdiği mobilyalardan biri. Nazlıya kalsa, ve tabi herkesin en büyük problemi maddiyatı çözmüş olsalar, evinde sadece kendisine ait bir çalışma odası edinir. Odasında kırtasiye malzemelerini uygun bir dolaba yığacak ve başlayacak o malzemelerle ne yapılıyorsa yapmaya (ben biliyorum ben biliyorum, kes yapıştır mesela:). Bu arada evi tanıtırken evde sadece Nazlı yaşıyormuş gibi olmasın, Tolga Bey evin yegane erkekidir fekat bir ev, hanımından bilinir di mi ama;P.



Yatak, Tolganın bekar yatağı. Yanındaki kitaplıkta görülen kaset ve cdler çiftin müzik sevgisine delalet. Ben böyle arşiv görmedim ya, yarıdan çoğunun adını bile duymuşluğum yoktur...




İşte Bolatların dünyaya açıldıkları bilgisayar, ve masası tabi.


Bolatların evinde en sevmedikleri mekanlar mutfak ve banyo. Mutfak eski tip harbiden, ama dolaplara asılan karpostallar, buzdolabı mıknatısları, duvardaki değişik sanat eserleri burayı bir nebze şirinleştirmiş bence. Buzdolabının kapağını açtığınızda her daim beyaz peynir, yoğurt, maggi et suyu, salça ve yumurta bulabilir, ve ev sahibinden bunlarla çook enteresan bir yemek çıkarmasını isteyebilirsiniz. Ne de olsa Tolga Bey damak olaylarının uzmanı, dolma pişirdiği söyleniyor benden demesi...



İşte güzel bir koleksiyona örnek... Bu konu Nazlıdan çok Tolganın ilgi alanına giriyormuş, bizim için fark etmez, beğeniyor, takip ediyoruz...



Eski dolapları bu güzel kartlarla süslemişler, hoş olmuş değil mi?



Bir çok evde değişik örneklerini görebileceğimiz bu zamazingo, beşik gibi yaylanması, ferah durması açısından beni cezbetmektedir...


Bir diğer sevilmeyen mekan olan banyo gerçekten de yıpranmış, Nazlı ne yapsın... Burası ile ilgili pek bir şey söylemeyeceğim, sadece eski tip musluk ve lavaboyu sevimli bulduğumu, pencere önü çiçeklerine bayıldığımı belirtebilirim. Bir de sabun yerine kullanılan, böyle otomatik aletinde köpük sabunları var, pek bir janti duruyor, eklemeden geçemeyeceğim.



Ne hoş bitkiler, tomurcuklanmaya başladıkları andan itibaren tuvaleti evleri bilmiş gibiler, belki başka yere konsalar solup gidecekler...


Nazlıya sordum, evinde en çok nereyi seversin diye, Nazlı cevapladı salon, balkonlar ve diğer odalar diye. Evde bulunan iki balkondan misafire açık olanı görmüşlüğüm, hatta üzerinde çay, kahve içmişliğim vardır. Harbiden de yeşilli/apartmanlı ama ferah manzarası, boyutu, masası, küçük şezlongları ve ilginç şekilli demirleri ile sevilesi bir balkon. Üstelik yazın Çıtır Hanımın pek sevdiği bir uzanma mekanı...

Nazlı ve Tolganın evlerinde yapmaktan en çok hoşlandıkları faaliyetler sırasıyla karşınızda: kış akşamları loş ışıkta kitap veya dergi okumak (tabi tv onları çekmezse), Çıtırla saklambaç oynamak (çok zevklidir eminim), gitar/davul çalmak, fotoğraf çekmek (sanatlardan sanat beğenin yanii:). Yazınsa en keyifli zamanlar balkonda çay içilen, arkadaşlarla (ben ve 25 yakinim de dahil) muhabbet edilen, kitap dergi okunan akşamlar...

Bolat çifti, malikaneleri için alışverişi genellikle BIM ve Endi'den yaparlar. Bazen de Soykandan. Oturdukları merkezi semt dolayısı ile canları o gün nereyi isterse oradan alışveriş yapacak özgürlüğe de sahipler ha! Nazar etmemenizi rica eder, merkez dışında yaşayanları yanımıza çağırırız...

Komşularıysa sormayın, çünkü tanımıyorlar. Arada sırada istenen kabak oyucular veya soğanlar dışında (Allahım bu tür bir ilişki nereye konur ki)yüzlerini görmüşlükleri yok neredeyse (Tolganın böylesi tutarlılığına hayran olmamak elde değil, yıllar önce bir gece bekar evimde toplandığımızda bizim komşudan da kaşar istemişti:). Apartman görevlileri Halil Efendiyse her zaman yardıma hazır, temiz, iyi kalpli bir adamcağızmış. Ben kendisini tanımam amma bir akşam lastiğim patladığında çok yardımı olmuştu, bakın onu hiç unutmam.

Ev denince Nazlının aklına Çıtır, Tolga ve Huzur kelimeleri geliyor. Çok hoş bir üçlü olduklarını kabul etmeliyiz. Bana kalırsa bu huzur ve rahatlıkları (ingilisce large diyesim geliyor, aceba?) evlerinin her bir köşesinde hissediliyor. Bir oturmuşluk var koltuklarında, bir yaşanmışlık var tuvalette, mutfakta. Diyeceğim o ki, o kapı kapanınca yaşananları tam olarak bilemesem de, kapının iç tarafında kaldığımda ben huzursuz veya mutsuz olmuyorum. Misafirlerini ne fazla ne az, tam da yeterli gelecek şekilde, rahatsız etmeyerek ağırlıyorlar evlerinde. Çok yakın arkadaşlıktan dolayı var olan teklifsizliğim bu ev ve sahipleriyle birleşince kendimi neredeyse evimde hissediyorum, hani üzerime bir pijama geçirmeme ramak kalıyor...

Son olarak şunları diyeceğimdir: Nazlı ve Tolga zevk sahibi, misafirperver insanlar. Hayallerindeki geniş, az eşyalı fekat çok dolaplı evlerine bir gün kavuşmalarını dilerim. O evde yatıya kalmak isterim, Tolga (ve isterse Nazlı da) şahane yemekler yapsın, bizi akşam yemeklerine boğsun isterim, arada sırada çocukları onlara bırakıp veli toplantılarına, yıldönümü kutlamalarına gitmek isterim, Melisa veya Kaanın altını değiştirmek, onlarla saklambaç oynamak isterim. Elini isterim kolunu isterim, ben bu çifti çok severim...